19 Temmuz 2011 Salı
17 Temmuz 2011 Pazar
5 GÜN 5 EYLEM (ALINTI)
11 civarı evden çıkıyorum bugün. fenerium'lardan alışveriş günü. bende 20 lira var, o da yemek parası evden gelene kadar. 3 kuruşun hesabını yapmak lazım istanbul'da. malum; gurbette öğrenciyiz.
maraton tribününün altındaki fenerium'un önünde buluşuyoruz arkadaşlarla. içeriye giriyoruz. arkadaşlar bir şeyler alıyorlar. ben de fotoğraf çekiyorum. içerisi çok sıcak. terliyorum, fotoğraf çekmeyi bırakıp dışarıya çıkıyorum. merdivenlere oturup bir sigara yakıyor ve çektiğim fotoğraflara bakmaya başlıyorum. tam o esnada ilkokul öğrencisi 7 - 8 çocuk toplanıyor önümde. bir tanesi içeri giriyor. 2 - 3 dakika sonra dışarıya çıkıp "top 20 liraymış. herkes verebildiği kadar para versin." diyor. pürdikkat izliyorum. hepsi cebinden paraları çıkartıyor. 7 - 8 lira civarı bir para topluyorlar. topu alamayacaklar. tam o sırada ufak tefek bir tanesi "takımımıza destek olmamız lazım, hepimiz eve gidip ailelerimizden para isteyelim." diyor.
o an doluyor gözlerim. çağırıyorum o ufaklığı, çıkarıp cebimdeki parayı veriyorum. diğer çocuklar da geliyor yanıma. "gidin, alın topu." diyorum. ilk başta kabul etmiyorlar. ben ısrar edince aralarından birisini yollayıp topu alıyorlar.
ufaklık topladıkları parayı avuçlarına doldurmuş, bana uzatıyor. almıyorum. "al abi bu parayı." diyor. "almayacağım." diyorum. ben parayı almayınca yanıma merdivenin üstüne döküyor tüm parayı. "alın bu parayı, yoksa burda bırakacağım." diyorum. zar zor alıyorlar. teşekkür edip yanımdan ayrılıyorlar.
4 - 5 metre uzaklaşıyorlar. bir tanesi dönüp "fenerbahçe düşmanlarını yeneceğiz dimi abi?" diyor. "yeneceğiz tabii." diyorum. uzaklaşıyorlar.
2 damla yaş akıyor gözlerimden arkalarından bakarken. üzüntüden değil ama.
mutluluktan.
çoğu insanın yıkılsın diye baktığı o ağacın köklerinin sağlamlığını görmenin mutluluğundan.
z.ö: vurun bakalım. yıkabilecek misiniz?
abicimbenigaribangoruyolarabi isimli ekşi sözlük yararı tarafından yazılmıştır.
14 Temmuz 2011 Perşembe
13 Temmuz 2011 Çarşamba
11 Temmuz 2011 Pazartesi
EZELİ RAKİP EBEDİ DOST TOPUK YAYLASI'NDA
Fenerbahçe taraftarı bu zorlu süreçten geçerken yapılan kötülükleri unutmayacağı gibi yapılan iyilikleri de unutmaz. Trabzonsporlu taraftarların kutlamaları ve çarşı grubunun Trabzonspor'u şampiyon ilan etmesinin ardından, Galatasaray taraftarının bu desteği Türkiye'de 2 büyük var söyleminin doğruluğunu ıspatlar nitelikte.
Resimler www.fenerbahce.org'tan alınmıştır.
9 Temmuz 2011 Cumartesi
BİR SABAH TUTTU BABAM ELİMDEN..
7 Temmuz 2011 Perşembe
İSLAM ÇUPİ 2
Türkiye´de, Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler, parakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar meyhaneler fuldur. Stadlar Türkiye´nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür, i…ler diye uğurlanmasına rağmen.
Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.
İSLAM ÇUPİ
FENERBAHÇE YENİLMEZ !!
Bu bir fenerbahce destanidir.
Bu 4-3’luk kupa destanini goren yasi yirmilik fenerbahce taraftari, bir 30 yil, galatasaray-fenerbahce rekabeti soz konusu oldugunda hep bu maci anlatacaktir, boburlenerek fenerliligini hopurdeterek.
Ve fenerbahceli su destan maca soyle bir kabadayilik asacaktir. “biz onlara ilk yarida 3 gol avans verip, galatasaray’i kupada pacavra ettik.”
Ne muthis ne uyunamaz bir kabus ilk devresi idi; fenerbahce icin.
Baldirina cok iri bir bandaj gecirmis bir oguz mac baslamadan once cimene pek nazli koydugu sol ayagi ile fenerbahce icin sakatliktan sonra gelen bir mutluluk mudu, yoksa hic cozulmeyecek bir bilmece miydi?
Fenerbahce’nin mevsim basindan beri bir turlu klas ve emek disiplinine sokamadigi geri dortlu, prekazi gibi umulmadik uzak goller vuran, ugur gibi cok ters gol kontrataklari cikartan, tanju gibi onsekiz disi ve ici hareketlerde esrarengiz file senaryolari yazan rakipler karsisinda, ne kadar basarili bir defans grafigi cizeceklerdi?
Mac basladiktan sonra goruldu ki, oguz’un sol ayagi tanri’dan kendisine verilmis bir sol ayak degil, sonradan takilmis bir tahta bacakti, sanki. en basit top kontrolunu yapamiyor, o sihirli ve rahat driplinglerine kisilik koyamiyor, oyunun galatasaray orta sahasina dogru kacisini caresiz gozlerle seyrediyordu.
Oguz kaybolmustu, arkasindan Fenerbahce kaybedecekti belki de.
Çunku alabora olan fenerbahce orta saha gemisinden sonra bu alanin gerisinde titrek bir filika gibi oynayan geri dortlu, giderek kabaran ve hasinlesen galatasaray denizinin ustunde fazla canli olarak kalamayacakti.
Mac iri bir orkinos agi gibi oruluyordu, fenerbahce’nin ustune. cok iyi oynamaya basladigi zamanlar, eksantrik goruntulerle galatasaray defansinin onleyemedigi gol pozisyonlari buldugu zamanlar, deda’nin donmus dudugune teknik tavirlar koydugu zamanlar.
Ne oldu biliyor musunuz?
Fenerbahce, galatasaray’dan 3 gol yedi.
Biri acemi savunma hareketli ergin’in penaltisindan, ikincisi rakibe sunulmus ters bir kafa vurusundan, ucuncusu yan hakeme gore nizami tv yayinina gore ofsayt kritik bir hareketten.
Fenerbahce ile alay ediyordu; galatasaray kale direkleri. 3-0 yenik bir fenerbahce’nin hasan’in ayagindan cikan volesi bile galatasaray’in yan odunlarindan birisine vuruyordu.
Ne vardi 3-0’dan sonra galatasaray galerisinde? tribunlerin hepsinde, vatandas tribununde basin ve seref tribunlerinde ciklet yerine fenerbahce’yi cigneyen alayli sapursupurlar ve rakibini kucumseyen dudak valsleri.
Avrupa kupasinda final hayali gorurken, kendi hayatini olduren, turkiye ligi’nde ise bu yil hic dogmamis mustafa denizli’nin ortalara cikip piste dikilip, kupanin hic olmazsa yerlisinde yeni bir final hayati aramasi ve bu hayati yakaladigina inanmasi, o kadar dogaldi ki.
Fakat o galata kulesi dibi eski yahudi kilikli eskiciye benzeyen, her mactan once guya galatasaray’i isitan hamamci gorevini ustlenen o alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve irfanina siginarak eli ile fenerbahce tribunlerine “bes... bes...” isareti yapiyordu.
O eli fenerbahce lavabona sokar sonra.
Bitmemis bir macin, en tehlikeli yani “guven”in dozudur.
Mustafa Denizli ve takimi macin ikinci yarisina maci kazanmis ekip guveni icinde cikarken, kendi timinin bunyesine 5 yer degisikligi ile baska bir nefs ve hirs sokan veselinovic’in fener ihtarini, ne galatasaray, ne de mustafa denizli ciddiye aldi.
Herhalde kazandigini dusunen bir takim, kaybetmeyi dusunmeyen bir ekiple yarisirken, ne onun kadar inancli, ne onun kadar yirtici, ne onun kadar hirsli, ne onun kadar onurlu olabilir.
Bir metafizik gol atan aykut kaybetmeyi dusunmuyordu. ikinci devre boyunca galatasaray yari sahasinda seytanin bolerosundan figurler yapan ridvan kaybetmeyi dusunmuyordu. galatasaray yari sahasinin sol tarafina hangi sari-kirmizi futbolcu gelmisse onlari ayaklarindan puskurttugu eterle bayiltan hakan kaybetmeyi dusunmuyordu.
Hele hele 90 dakikanin her dakikasinda, sahanin her yerinde galatasaray takimi ile tek adammis gibisine mucadele eden, 3 muhtesem gol atan ve simdilerde “turkiye’nin en iyi santrforu” fetfasini cikartan hasan, kaybetmeyi hic mi hic dusunmuyordu.
Bu mac basit bir mac degil, fenerbahce icin bir tarih macidir.
Belki fenerli bir sair, ileride bu macin ustune soyle bir misra dusecektir:
Fenerbahce yenilmez... bu forma ile dalga gecilmez!